BİLİŞSEL DAVRANIŞÇI AİLE TERAPİSİ (ADANA)

BİLİŞSEL DAVRANIŞÇI AİLE TERAPİSİ (ADANA)

Günümüzde birçok ruhsal bozukluğun tedavisinde kullanılan bilişsel davranışçı terapi, aile terapilerinde de yaygınca kullanılan bir terapi yaklaşımıdır. Bilişsel terapi özü itibariyle insanları olayların değil olaylarla ilgili olumsuz düşüncelerinin manipüle ettiğini iddia eder. Bu aşamada olumsuz düşüncelerin olumlularla değiştirilmesi sonucunda birey olaylara daha mantıklı atıflarda bulunur. İnsan yaşamının en önemli kısımları aile hayatı ve mesleki hayatıdır. Bir günün 24 saati ağırlıklı olarak evde ve işyerinde geçmektedir. İnsanın sosyal bir varlık oluşu bireyin birtakım yaşam becerilerini sağlıklı bir biçimde edinmesini gerektirir. Bu becerilerin en önemlilerinden bir tanesi bireyin sağlıklı düşünme becerisidir. 

Düşünceler insanın olaylarla ilgili atıflarıdır ve bu atıflar sağlıksız olduğunda kişi yaşadığı olayın olumlu ya da olumsuz olmasından bağımsız bir biçimde yaşadığı her olayı sağlıksız bir biçimde değerlendirir. Evlilik hayatında eşler arası iletişimlerde sağlıksız bir düşünce yapısı bireyin partnerinin tavırlarını, söylemlerini davranış biçimlerine yanlış yorumlamasına yol açar. Buradan hareketle evlilikte meydana gelen problemlerin çözümünde bilişsel davranışçı terapinin insanın doğasına bakışı, ruhsal bozuklukları ele alışı ve bilişsel yeniden yapılandırma kavramları ön plana çıkmaktadır. 

Bilişsel davranışçı terapinin temel kavramlarına baktığımızda, temel inançlar, ara inançlar, bilişsel çarpıtmalar, olumsuz otomatik düşünceler ve fonksiyonel olmayan tutumlar göze çarpmaktadır. Bilişsel çarpıtmalar, bireyin objektif gerçekliği birtakım temel inançlar, erken dönem uyumsuz şemalar ve düşünce kalıpları marifetiyle manipüle ederek gerçeği olduğundan farklı bir biçimde algılamasına yol açar. Bu çarpıtmalar bireyin yaşam kalitesini bozar, sosyal işlevselliğini azaltır, iş ve evlilik hayatında bir takım sorunlara yol açar. 

Bunlardan ilki zorunluluk ifade eden –meli -malı türünden düşünce kalıplarıdır. Bu düşünce yapısına sahip olan bireyler mükemmeliyetçi olarak tarif edilen bir zihne sahiptirler ve hayatta her şeyin en iyisini bekleyerek kusurlara ve belirsizliklere tahammül edemeyerek her şeyin dört dörtlük olmasını beklerler. Bu kavramı evlilik ilişkisi içerisinde değerlendirecek olursak evlilikte her şeyin kusursuz olması gerektiği, her şeyin yolunda gitmesi gibi bir beklenti, bireyin evliliğe haddinden fazla bir anlam yüklemesi, evlilikte meydana gelebilecek krizlerle ilgili en ufak bir esnekliğe sahip olmamasına yol açar. Evlilik yolculuğuna çıkan her çift elbette kusursuz bir serüven ister, evlilikte her şeyim mükemmel olması konusunda bir bakış açısı geliştirir. Teoride kulağa çok güzel gelen bu düşünceler gerçek yaşamda bu şekilde gerçekleşmez, dolayısıyla bireyin bilişsel esnekliğe sahip olmaması, katı bir tutuma sahip olması evlilikte meydana gelebilecek en ufak krizleri haddinden fazla büyüterek sorunları içinden çıkılamaz bir hale dönüştürebilir. 

İkinci kavram seçici algılama kavramıdır. Burada çiftler evlilikte meydana gelen olaylarda kendilerince olumsuz olana odaklanma eğilimindedirler. Bu düşünce hatasına düşen bireyler yaşamın olumsuz anlarına odaklanırlar ve kötümser bir kişilik yapısına bürünürler.

Bir diğer kavram olan kişiselleştirme bireyin karşılaştığı olay ve durumları kendi üzerine algılamasıdır. Aile terapisi bağlamında inceleyecek olursak eşinin tutumlarını hal ve davranışlarını kendi üzerine algılama, aşırı alınganlık, partnere aşırı odaklanma, partnerin her türlü tutum ve davranışlarını kendi şahsına yordama evlilikteki iletişim çatışmalarının artmasına yol açar. 

Bir diğer kavram olan ya hep ya hiç tarzı düşünme biçimi mükemmeliyetçiliğin bir diğer boyutudur. Bu düşünme biçiminde birey iki uçlu düşünür, hayatı siyah ve beyaz olarak algılayan partner, evliliklerinin sorunsuz gitmesine dair mantık dışı bir düşünce geliştirmiştir. Bu bakış açısında evlilik ya çok iyi ya çok kötü düzleminde değerlendirilir, gri formlar asla algılanmaz ancak yaşamın birçok alanında olduğu gibi kusursuz bir evlilikte olamaz. 

Bir diğer bilişsel çarpıtma zihin okumadır. Bu çarpıtma biçiminde partnerlardan biri diğerinin davranışlarından ve tutumlarından aslında olmayacak anlamlar çıkarır. Bir konu hakkında tartışılırken “sen benim iyi bir eş olmadığımı düşünüyorsun” “sen benim ilgili bir baba olmadığımı düşünüyorsun” “bu evlilikteki sorunların benden kaynaklandığını düşünüyorsun” gibi aslında bireyin belki de öyle düşünmediği ama kendi yorumlamalarıyla öyle düşündüğünü varsaydığı bir düşünce biçimine girer. 

Son olarak değerlendireceğimiz bilişsel çarpıtma büyütme küçültme bilişsel çarpıtmasıdır. Bu çarpıtma biçiminde evlilikte yolunda gitmeyen alanlar haksız bir biçimde büyütülür ancak çiftlerin başardığı gerçekleştirdiği eylemler önemsenmez. Depresyondaki bireylerin düşünme biçimlerine benzer bir biçimde bu bilişsel çarpıtmaya sahip çiftler en küçük bir tartışmayı büyüterek evliliğin derinden çağırdığı gibi bir anlam çıkarabilirken aylarca bir problem ya da sorunun olmayışını ise çok da önemsemezler. 

Bilişsel davranışçı aile terapisinde bireylerin zihinlerinde bulunan bilişsel çarpıtmalar masaya yatırılır. Bu çarpıtmaların çiftin ilişkisini ne ölçüde etkilediği değerlendirilir. Ellis’in ABC metodu kullanılarak A olayına B hatalı düşüncesi yerine alternatif sağlıklı düşünme tarzları geliştirilerek bireylerin zihinlerindeki olumsuz otomatik düşünceler sağlıklı düşüncelerle değiştirilir ve ailenin iletişim kalıpları güçlendirilir. Terapinin bu aşamasında bilişsel yeniden yapılandırma metodu kullanılır. Ailenin iletişim kalıpları incelenerek sağlıklı iletişim yöntemleri kullanılarak ailenin işlevselliği artırılır.

 

MAKALE YAZARI

UZMAN PSİKOLOJİK DANIŞMAN

MUHAMMED YILDIZ

Randevu Telefonu: 0322 402 09 09 ve 0530 832 14 81

bir yorum bırakın

× Bizimle İletişime Geçin!